Thursday, August 30, 2012

NBA in Yarat(T)ıkları Vol:1

Nba..Basketbolun dünya üzerindeki nirvana noktası.Amerikalı ve genelde siyahi oyuncuların kas lif sayılarının fazlalığı ve esnekliği beyaz bir insana göre daha atletik olmasına sebep olmuştur.Beyaz,normal bir vatandaş ne yaparsa yapsın bu atletikliğe ve bu esnekliğe sahip olamayacaktır.(sprite tan acımasız gerçekler) Ancak beyaz oyuncular bu zayıf noktalarını oyun zekası,tecrübesi ve kendini tanımasıyla kapatabilir.Bunun en büyük örneği hiç şüphesiz Larry Bird dür.Kimse ona "ne kadar atletik, yerden bilmem kaç cm sıçrayıp değirmen vurdu" diyemedi.Ancak bu kendisi için hiç bir zaman bir eksiklik olmadı.Keskin şutu,savunması,çalışma azmi ve rakibe verdiği korku..tarih onu Boston Celtics ile 3 şampiyonluk,3 normal sezon mvp liği ve 2 kez de finallerin mvp si olarak bilecek ve onu tarihin en büyük isimlerinden biri olarak hatırlayacaktır.





Aynı dönemde ise rakibi ve yakın arkadaşı olan bir başka efsane ise 79 nba draftında Lakers tarafından 1. sıradan seçilen Magic Johnson..Tartışmasız ligin gelmiş geçmiş en iyi kurucusu olan Magic,çaylak sezonunda finallerin mvp si olduğunda(nba tarihinde çaylak sezonunda finaller mvp si olan başka bir oyuncu yok) bunu tartışmanın bile ne kadar yersiz olduğunu göstermişti.Tarih 8 kasım 1991 i gösterdiğinde ise HIV virüsü taşıdığı sebebiyle basketbolu bıraktığını açıkladı.Ama basketbolu bırakmak diye bir şey yoktu.Eğer bırakılacak bir nokta varsa oda kişilerin basketbolu bırakması değil basketbolun kişileri bırakmasıdır.Nitekim bir yıl sonra 1992 all-star maçı için döndüğünde all-star mvp ödülünün kimin alacağı konusunda kimsenin kafasında bir soru işareti kalmamıştı.3 normal sezon,3 finaller,2 all-star mvp liği,kıvraklığı,stili,oyun görüşü ve en önemlisi liderliği onun ne kadar büyük olduğunun kanıtıydı.





Ancak Nba için 1984 yılı diğer yıllardan çok daha farklı bir öneme sahipti.1963 kışında new york da ve aynı zamanda nba in başına gelecek olan en güzel şey..Micheal Jordan.

Spor hayatına lise yıllarında beyzbol,basketbol ve amerikan futboluyla başlayan MJ lise deki 2. yılında okul takımına kısa (1.81) boyu sebebiyle alınmadı ancak yaz aylarında 10 cm daha uzadı ve basketbol onun hayatının bir parçası oldu.Okul takımındaki yeri artık garanti olan MJ bunda sadece 10 cm daha uzamasına değil çalışma azmine ve hırsında etkili olduğunun farkındaydı.Yetenekten bahsetmiyorum bile.

1981 yılında ise burslu olarak gittiği Kuzey Karolina Üniversitesinde takımda kendisine rahatça yer buldu ve Atlantik Konferansı en iyi çaylak oyuncusu seçildi.3 sezon Kuzey Karolina da oynadı ve nba draftı için okuldan 1 sene önce ayrıldı.

1984 senesine gelindiğinde ise olimpiyat oyunları ve gelen altın madalyanın ardından Chicago Bulls tarafından 3. sıradan draft olduğunda onu seçmeyen Portland Trail Blazers yaptığı bu yanlışın sonuçlarına yıllar boyunca katlanacaktı.

Nba deki ilk yılında 28 sayı 6 ribaund 6 asist ortalamalarıyla yılın çaylağı seçilmekte pek de zorlanmadı.İkinci Bulls senesinden sonra yıldızlığı tartışılmaz bir durumda olan MJ nin Top sürüşü,atletikliği,hırsı,çalışma azmi onu her zaman diğerlerinden ayıran önemli özellikleriydi.Böylesine bir oyuncu tabiki rahat bırakılmamalıydı ve "steps yapıp hakemler tarafından kollanıyor"suçlamaları gecikmemeliydi.Gecikmedi de.

86-87 sezonunda sayı ortalaması 37.1 gibi uçuk bir rakama ulaşsada play off larda yine kaybetmeleri bu işin kesinlikle tek adamla olmayacağının kanıtıydı.

Bulls genel menajerleri Jordan merkezli yeni bir yapı düzenlemek için harakete geçti ve başka bir takımda olsa tek başına yıldız olabilecek Scottie Pippen takıma kazandırıldı.Buna rağmen Detroit Pistons a 3 kere üst üste geçilen Bulls için kafalardaki soru işaretleri artıyordu.



Phil Jackson ile ipleri eline alan Majesteleri bu sezon istatistiklerden daha ziyade mental olarak kendini zirveye çıkarmıştı ve kafasında yankılanan şu cümleyle kararlılığını ortaya koymuştu "Asla pes etme!"

Karşılarına 3 kez üst üste kaybettikleri Detroit Pistons çıktığında ise o 3 sezonun intikamı 4-0 lık bir süpürmeyle gerçekleşmişti.Finallerde ise son Magic Johnson lı Lakers ı 4-1 ile geçen Bulls takımının 23 numarası ilk yüzüğünü böylece takmış oldu.

Ardından gelen sayısız rekorlar ve başarılar,istatistikler bu ismin dünya üzerinde aynı oyunu oynadığı başka sporcular için  ilham kaynağı olabilir ve bu başarılarının arkasında sadece sürati,atletliği,yükselmesi,şutu,adam geçmesine bağlanabilir.Evet bunlar son derece önemli noktalar ama Jordan için sadece bunları belirtmek onun için çok ama çok yetersiz kalacaktır.Jordan için kullanılan "winner" kelimesinin altında yatan yeteneğini zekayla birleştirmesi,hırsı,duygularını kontrol altına alma başarısını göstererek son saniye üçlüğünü eli hiç titremeyerek yollaması.O son saniye şutunun girip girmemesinin bir önemi yok o sorumluluğu alıp o şutu yollaması,denemesi.Bu farklılık onu en iyi yapan detaydır.Onu her gün başka bir basketbolcuyla kıyaslamak ise deliliktir.Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden randevu almak için bundan daha iyi bir sebep olamaz.





Nba in altın yılı 96 da1.sıradan (kobe bryant,ray allen,steve nash,jermaine o'neal da bu yılda draft olmuştu)draft edildiğinde herkesin kafasındaki soru "acaba yeni jordan olur mu?" idi.Ama o daha ilk senelerinde "ne bird ne jordan ım nede magic kendi yolumda ilerleyeceğim" diyerek asiliğinin,farklılığının ilk sinayellerini vermişti.Bu yıllardır süregelen Nba mantığına,felsefesine tersti ve bir şeyler yapılması gerekiyordu.Maç sonrasında verdiği demeçler,saçlar,takılar,dövmeler.Nba bu değildi.

Gazeteciler için İverson bulunmaz bir malzemeydi ve onu bitirmek,karalamak için birbirleriyle yarış haline girdiler.Onun sahada verdiği savaşı,sarf ettiği eforu,takım arkadaşlarının saygısını görmezden gelip dövmelerine,geçmişine dil uzattılar. ama onun verebileceği cevap sadece kelimelerle olmayacaktı.

Tüm  bunlara yanıtını sahada acımasız gerçekliğiyle veriyor ve  "The Answer" lakabı ondan başka kimseye yakışmıyordu.Nitekim 2001 yılındaki mvp ödülü bu lakabın önemini daha da vurguluyordu.

İverson ligin gördüğü en ateşli,en can yakıcı,en atlet ve en korkulan oyuncularından biri olmuştur.Hidayet Türkoğluna "Kobe yide savundun İverson ıda.Hangisi sence daha zor?" sorusuna Hidayetin cevabı kısadır

: "Kobe yi savunmak tabiki çok zor ancak İverson ı savunmak imkansız."Maç esnasında yediği dirsekten sonra maçta kalmak için litrelerce yuttuğu kan,tek başına berbat bir takımı nba finallerine çıkarması bile onun normal biri olmadığının göstergesidir.

O başlı başına normal insan olmayan bir yaratıktı.Ve bu yaratığın sonu bu şekilde bitmemeli.Bir şekilde geri geleceğinden şüphem yok.

No comments:

Post a Comment